22 Aralık 2015 Salı

KADININ FENNİ


Sevgili Erkek; 
Gerçekten de fıtratının gereğini hakkıyla yaşayabilir misin?
Karşındakinin bir "KADIN" olduğunu unutmayabilir misin?
Sevgili Erkek;
"Kadın kimdir" -bilir misin?
Algılarını cinselliğimden çekip duygularımı görebilir misin?

                                                 -Beyza Sönmezocak



      Ve söylemeden edemeyeceği, üzerinde durması gereken bazı konular olur insanın hayatında.
Şu günlerde tanıştığım bir kitap ve aslında söylemek istenenleri gündeme taşıyan bir yazarın cesareti ile yazmak ihtiyacı diyelim bu başlık altında yazdıklarıma...
Başlık #FeyzaAltunMeriç 'e aittir ve yukarıdaki satırlarım onun yazdığı Erkeğe Mektup kısmından esinlenerek şahsım tarafından naçizane yazılmıştır.
    Bu kısa açıklamadan sonra paylaşmak istediğim bölümü aşağıya yazayım; onlar da böylece burada dursun. Olur ya nasiplenen olur belki... 

      ERKEĞE MEKTUP

   Sevgili Erkek;

   Hem çok güzel olmamı hem de çok zeki olmamı istiyorsun.
İlgi alanlarına ilgili davranmamı, hoşuna giden her konuda seninle saatlerce sohbet etmemi istiyorsun. Hem bakımlı kalabilmemi, seni hep kapıda yüzümde içten bir tebessümle karşılamamı, çocuğumuzu şefkatle büyütmemi ve mümkünse kendi paramı kazanıp aile bütçesine katkıda bulunabilmemi ve kendi ihtiyaçlarıma da yetişebilmemi istiyorsun. Evlenirken mümkünse bakire olmamı, ama sevişirken de çok tecrübeli olmamı, seni memnun etmemi istiyorsun. Sana karşı hep çok istekli olabilmemi, seni her koşulda tatmin edebilmemi istiyorsun. İyi bir aşçı, iyi bir temizlikçi, iyi bir arkadaş olabilmemi istiyorsun. Halı sahaya gittiğin zaman heyecanla git dememi, arkadaşlarınla dışarı çıktığında surat asmamamı, hatta bazen maç izlemek için arkadaşlarını eve çağırdığında size hizmet etmemi istiyorsun.
      İşten eve geldiğinde çok yorgun olduğun için koltuğa kendini atmana ve yemeği tek başıma hazırlamak zorunda kalışıma bozulmamanı, o akşam tek başıma bulaşık yıkarken sadece kendi istediğin programı izlediğin için darılmamamı istiyorsun.
  
  Çok işin olduğu ve hep çok meşgul olduğun için özel günleri unutmanı büyük bir problem haline getirmememi ve "küçücük şeylere" takılmamamı istiyorsun. Her şeyden önce söylenmememi ve senin tabirinle "dırdır etmememi" istiyorsun.

   Sabah seninle kalkıp işe gittiğimi bilmene rağmen, mümkünse gece çocuğa hep benim uyanmamı istiyorsun.
   Aldattığında seni affetmemi istiyorsun.

   Sonuçta her istediğini yapabilme hakkına sahip olmayı istiyorsun.

   Ve sen çok yoruluyorsun, kafan çok meşgul, bir de benim snaa hayatı dar etmememi istiyorsun. Annen gibi olmamı, seni her koşulda sevebilmemi, kabul etmemi, hoş görmemi istiyorsun.
   Halbuki ben de aynı şeyleri senden bekliyorum ama daha en başından çoğunun gerçekleşmeyeceğini bildiğim için sesimi çıkarmıyorum.
   Gece tüm bir uyku uyuyamadığım için sabahları çok zor kalkıyorum. Aynada gördüğün çökmüş gözaltlarıma acıyarak bakıyorum. Bütün gün işte yoruluyorum. Bazen iş arkadaşlarım, bazen amirim canımı sıkıyor. Koştur Koştur eve geliyorum. Biliyorsun, bakıcı ben gelince koşar adım gidiyor.
   Çocukla ilgileneyim derken sen geliyorsun. "Çok yoruldum, yemek hazır mı?" dediğin zaman, evet, sana bozuluyorum, ama bu sana bir sofra kurmayı çok gördüğümden değil, benim de en az senin kadar yorgun olabileceğimi düşünmenden.
   Bulaşık yıkamayı dert ettiğimden değil, bunlar benim zorunlu görevlerimmiş ve tek başıma yapmak zorundaymışım gibi davranmandan.
   Özel günlerimizi unuttuğunda surat asmaktan zevk almıyorum, ama ister istemez, senede bir gün bize ait olan bir anı hatırlamamandan, buna değer vermediğini düşünmemden ötürü üzülmeme engel olamıyorum. 

   Sen her şeyde bu kadar rahatken mükemmel olmamı beklemenden rahatsız oluyorum.
   SAHİ, SEN BENİ OLDUĞUM GİBİ KABUL EDEBİLİR MİSİN? Bunca zaman bastırdığım duygularımı, sana anlatmaya korktuğum iç savaşlarımı anlatsam dayanabilir misin?

  Ben hiçbir zaman sen gibi kendim olmadım ki. Ben bazen dayak yedim. Ben hep ayıplanma korkusuyla yaşadım. Ayıplandım da... Olmazlarla,yasaklarla büyüdüm. Hatta seninle evlenebilmek için bile AİLEMLE savaştım. Şimdi de SESSİZ biçimde SENİNLE SAVAŞIYORUM.

   Ev işini ortak sorumluluk olarak görmenin kılıbıklık olmadığını ya da aşağılıkça bir iş olmadığını, aksine bunun gururla anlatacağın bir davranış biçimi olduğunu anlayabilir misin? Bazı geceler çocuğa sen uyanabilir misin? Bunları yaptığında lütfetmiş gibi davranmaktan vazgeçebilir misin?

   Benim doğduğum andan beri pek çok konuda yok sayıldığımı ve geri plana itildiğimi, ama yine de hep çok başarılı olmamın istendiğini, söylediğin ve istediğin her şeyle senin de bunu talep ettiğini idrak edebilir misin?

   Sana pek çok soru sorabilirim sevgili erkek, ama bunları tek tek sıralayacak mecalim yok. Senden istediğim en önemli şey benim bir robot olmadığımı anlaman. Bana getirilen kısıtlamaları, edep ve ahlak söylemlerini, baskıları, zorlamaları anlaman. Beni zihnen yordular sevgili erkek. Yapmam gereken onca şey yüzünden fiziken de yoruluyorum.

   Sen her ne kadar seni anlamadığımı düşünsen de seni çok iyi anlıyorum, ama sen benim asıl meselemi kavrayamıyorsun. Dayatılanlardan, görevlerden, sorumluluklardan yorgunum. Ben de mutlu olmak, kendim olmaktan suçluluk duymamak istiyorum.

   Bana bu konuda yardım edebilir misin? İstediğin şey ya da kişi olmamı değil, gerçek ben olmamı kaldırabilir misin?

   Gerçekten biraz düşün. Bunu ister misin? 

               Feyza Altun Meriç




23 Temmuz 2015 Perşembe

AFFEDEBİLMEK


Bayrama 2 kala...


   Bazen sadece filmlerde olur zannederiz böyle hikayeler ama aslında başımıza gelen her olayı hikmetli bir şekilde tahlil edebilsek alacağımız hisselerin farkına varabileceğiz. İşte başıma gelen bir olay da bu hikmete mazhar olmuştur herhalde diye düşünüyorum. Ben bu hadiseden hissemi aldım ve bu hisseyi kıssaya dökmeye niyetlendim. İnşallah bu niyetimden nasiplenen kimseler olur ve yüreklere bir nebze de olsa dokunur...


   On beşiydi Temmuz'un... Arefe gününe bir, bayrama iki gün vardı. Herkes bir yerden, başka bir yere yetişme telaşındaydı ve ben de öyle. Samsun'dan İstanbul'a gitmek için Çarşamba Havaalanına gelmiş, bavullarımla birlikte sıranın bana gelmesini bekliyordum... 
   Uzun bir bekleyiş ardından kapılar açıldı ve yolcularla birlikte uçağa doğru yürümeye başladım. 
İçimde nedensiz bir mutluluk, yüzümde anlamsız bir tebessüm vardı. Daraşmalık uçak koridorundan adım adım ilerliyorduk. 13 B koltuk numaramdı. Oturacağım koltuğun önüne gelince, el bavullarımı bulunduğum yerin üst kabinine yerleştirdim ve yerime geçtim. Tam üstümü başımı düzeltip yerleşmeye çalışırken, yerime oturmamla önümdeki amcanın arkasına dönüp elime bir gazete tutuşturması bir oldu. İlk önce bana söylediğini anlamadım, tereddütte kaldım.
Öyle ya koskoca uçakta niye ben? Garipsemiştim...
Amcanın ne söylediğini anlamaya çalışmakla birlikte gazeteyi elime almıştım. 
Gazetenin bana ayrılan sayfasını açınca içimdeki nedensiz mutluluk yerini garip bir burukluğa bırakmıştı...
İçim... ''İçim'' dedim. Neler geçmişti o an içimden anlatamayacağım, yazamayacağım belki de... Ama geçmişti işte...
Ya da geçmiş miydi sahiden?
Geçmişten içimize geçen bunca şey sahiden geçiyor muydu?
Bir müddet bunları düşündüm, sadece o koca başlığa baktım yazıyı okumaya başlamadan evvel...
Anlamıştım verilmek istenen mesajı ve biliyordum bunun ne manaya geldiğini.
Düşündüm... Bulutların arasından geçiyorduk... Mavi ve beyaz karışıyordu birbirine...
Güneş içimizi ısıtıyordu bu mübarek günde... Mavinin tonlarının her türlüsünü seyrediyordum...
Elimdeki gazete başlığına bakıyor, derinden bir iç çekiyordum. Mavi varsa umut da vardı. Ve ben şu an göğe bakmıyordum, gökle hemhal olmuştum...
Göğe bakma durağından çoktan yol almıştım bile...
Bunun içindi belki de bu mesaj... 
Tam vaktiydi tabuları yıkmanın, yürekteki putları devirmenin
ve kalbi temizlemenin tam vaktiydi...

AFFEDİLMEK İÇİN AFFETMEK...

Rahman'ın merhametini istiyorsak, onun kullarını affetmek zorundaydık.
Affetmek Allah-u Teâlâ'nın sıfatlarındandı ve müslümanlığa zuhur etmişti, etmek zorundaydı. Müslüman affedebilmeyi becerebilendi. Allah'a teslimiyet gösteren ve haksızlığı da hakkını da ona teslim edebilendi... Yapabilmek çok zordu elbet ama imkansız değildi.
Gayemiz içimizdeki bu nefret ve kin tabularını aşmak olmalıydı. Bizi Yaratan günahlarımızla, acizliğimizle bizi affederken; biz onun kulları olarak yine onun bir kulunu affetmeme cür'etinde bulunabiliyorduk.
Evet bunu hepimiz yapıyorduk. Sen, ben, o değil... Hepimiz!
Bu dünyanın bir sonu, bir ahiret yüzü ve de hesap boyutu vardı.
KİMSENİN AHI YERDE KALMAZDI.
Rahman'a teslimiyet bunu gösteriyordu. Velev ki bu dünyada kalsındı.
Biz ahirete talip değil miydik?
Orada içimizdeki bu acıtan duyguyu yaşamaktansa bu dünyada fazlasıyla çekmeyi yeğlemek bize yakışan olmalıydı.
Ve Affedilmek için de affetmek şarttı...

   İşte böyle... Basit bir yazı kulluk bilincimi ve kim olduğumu yeniden hatırlatmış ve  beni yine derin düşünceler almıştı. Önümde oturan amcaya bakıyor ve söylediğini düşünüyordum şimdi de...
Vardı bu işte de bir hikmet ve benimde bir nasibim...
Tesadüf değildi, olamazdı... Böyle basit bir ifade ile nitelendirmemiştim de zaten, olsa olsa Rabbimin bana bir ikramıydı bu.
Hayra yordum ve bu hayra vesile olan amcaya hafif bir tebessüm ettim sadece...
Gazetedeki yazının beğendiğim yerlerin altını çizmiş, fosforlu sarı ile üzerinden geçmiştim.
Her şey haktı ya, yazıların hakkını vermek de bundan geçer diye düşünmüştüm.
Amcanın yüzünü tam görememiştim bana bir şeyler söylediğinde, uçağın inmesini bekliyordum teşekkür etmek için...
Uçak durdu ve ben eşyalarımı alana kadar amca çoktan insanların arasına karışmış ve gözden kaybolmuştu bile... Zihnimde ağarmış saçları ve söylediği bir kaç cümle kalmıştı...

''Al kızım bu yazıyı oku ve bize de dua ediver!''

''Ah!'' dedim, ah amcacım ah... Allah senden razı olsun ebeden.

Sonra döndüm içime dedim ki;
''Affettim gitti kim varsa, ne varsa unuttum gitti...''

Sonra Rahman'a dua niyetine;
''Rabbim!'' dedim... Sen beni benden daha iyi bilensin. Sen içimi de, içimden geçenleri de, içime geçirenleri de iyi bilirsin. 
''Rabbim!'' dedim... Bundan öteye söyleyecek sözüm ve buna da takatim yok... Sen affetiklerimiz sebebi ile affet bizi de...
''Rabbim!'' dedim... Affedemediklerimizi de affedecek bir yürek bahşeyle... Affedemediklerimiz sebebi ile sen bizi merhametinden esirgeme...
''Rabbim'' dedim... İçimin hakkını da, uğradığım haksızlığı da sana havale ediyorum. 
Sen ki Adil sıfatı ile en güzel hükmedensin kullarına...
''Rabbim!'' dedim... Affedbilme güzelliği ver tüm kullarına ve yüreklerimize biraz merhamet...

Ve uçağın merdivenlerinden inerken,
içimden dedim yine;
BU DÜNYANIN ADALET TERAZİSİ BOZUK!


Bu dünyaya rağmen,
Bizi de affeder misin Allah'ım?


                                                                        Yürek devletime ithafen...