27 Haziran 2016 Pazartesi

İstanbul'a açılan pencereler...



Duvarlarımda silüet bir şehrin izlerini taşıdım bu şehre adım attığım ilk günden beri.
Gidemessem yaşatırım dedim.
Gözleri pencede beni bekliyor Karadeniz, çok geldin bana dedim.
Ezgilerdeki gibi "yazım olamassan alnıma, nazım olur sana" dedim.
Sana her tepeden baktığımda "Kucakla beni İstanbul, koyma el yerine" dedim.
Şimdi
Bıraktığım gibi mi türkülerin , geldiğim gibi misin sen?
Boğazı'nda derin bir denizin mutluluğu, kalabalıkların yaydığı o tarifsiz bir muştu; sakinliğime, sessizliğime, içlenişime dokunur mu?
Tünel'deki o başıboşluğum, unutmuşluğum kendimi; yeniden'lere yol olur mu?
Karacaahmet'ten geçerken, gömülen herkes için bir fatiha okunur mu?
Ruhlar huzura, ruhsuzlurlar geçmişe koyulur mu?
Üsküdar ve kız kulesi bir şairin dizelerinden eskisi gibi sorulur mu?
Bir akşam vakti çiçekçi kızın yanında yıllara inat bir şair bulunur mu?
İstiklal Caddesi kadar yorgunluğum Eyüp'de bir duayla durulur mu?
İstanbul unutturur mu?
İstanbul unutulur mu?
#sonbaharkelebegi #sabahanot
                                       ..........................

Akşam vapurlarından, Üsküdar taksicilerinden aceleyle söz etmeyecek belki bu hikaye artık.
Belki çayı aceleyle içmeyecek,
Kız kulesi'ni hızlıca geçmeyecek,
Taksim'i bir saatte gezmeyecek...
Belki evet, İstanbul
bağrında bu kez mavilikler, martıların dillerinden müjdeler sunmak için...
Ana gibi, yâr gibi çağırıyordur kelebekleri...
Bu sefer soluklanacak bir kıyı, sığınılacak bir liman İstanbul.
Eskisi gibi.
Eskisinden de güzel belki.

25 Mayıs 2016 Çarşamba

"Dilimde yarım bir türkü, susmuş heceler"

20.05.2


Şiirlere konu olan otogarlar mı, üzerinden basıp geçilen anılar mı?
Hangisinin değeri kaç eder?
Şarkıları türkülere eklesen
Geceden kaç sevda eser,
Payımıza ne düşer? 
Ayrı ayrı hikayeler eklenir peronlara...
Şehirler geçer içimizden.
İnsanlar slüet... Herkesin bir acelesi var, özlemleri, hasretleri.
Ayrılıkları en çokta...
Hüzün hep buralar. Hep boşluk.
Bu bulanıklık nedendir diye sorma... İster hayra yor ister yorma...
İnanç incindi. Işıklar yorgun. Yollar nereye götürürse...
Türküler şehre dair.
Adımıza söylenmese de söylenen çok şey var.
Adlara dair ve âh'lara.
-
Kulaklıkların diliyle yola bismil. #sonbaharkelebegi #geceyenot 🎶🎵🎶
Fon. #AhmetŞafak : #Buşehirde.
-
"Derdime tuz basıldı bu şehirde."
"Gün gelir yaralı kuşlar döner sılaya."
"Sevda kent olur bu şehirde."
-
Paylar paylanır mı sahiden?

27 Nisan 2016 Çarşamba

Yazarları Ciddiye Almayın - Hikayem Paramparça



"Yaşadıklarıma bir hikaye gibi bakmak istiyordum" diyordu yazar.

Ve "Yazarları ciddiye almayın" syf, 32. 
Fosforlu sarı çok satıra eşlik etti bu hikayeye benimle. Yazdı bir kalem hislice...

Syf 173'e  fazlasıyla katılıp üç sayfa daha ekledi kitaba...

Yazmak, koca bir boşluğa haykırmak... Yazmak, sessizliğe manifesto!
Yazmak, delicesine... Şiir gibi ama değil.

Yazmak, görmeyen bir göze... Kelimeler ve de...

Anlamını rüzgarlara savurduğun intihar biçimi yalnızca seni öldüren...

Sahi bizi edebiyat mı kurtaracaktı yâ zar? Yazarak mı ayakta kalacaktık dediğin gibi...

Yük hafifletip, dert mi atlatacaktık?

Ve cevap veriyordu yazar:
"Şimdi geriye dönüp bakıyorum da manzaraya: Evet, beni ayakta tuttu yazmak. Ama o kadar. Ne bir yükümü atabildim ne bir derdimden kurtulabildim. Kendimi daha fazla üzmekten başka bir işime yaramadı yazmak. "
Ve kitabı kapatırken bir ses kulağıma ilişti... Melodi gibi yayıldı içime sonra birlikte dedik ki:

'Üç yanlışım bir doğrumla çekti gitti. Bütün hikayem burda bitti...'
Paramparça biraz. Hikayem...
Yazmakla biter mi?
Ama biz inadına yazarız beyim! Derdi de sevdayı da...

Çünkü beyâbân içimiz.

(Ayrıntılar blokta, sığmaz buraya yazmak. Ve sanıyorum da okumak. Çünkü ikisi de ciddi bir eylem. Ancak kalbi olan dokunur. Ve okur... )


Demiştim İnstagram'da. Ayrıntıları şimdi yazmaya Bismillah...


Yazarın kendi kullanmış olduğu başlıkla yazmak istedim. Çünkü o bölümdeki yazısı tamamen benim de algımı kapsamaktaydı. Bu felsefe bütünüyle beni yansıtıyordu. Sonunda alıntılayacağım...

Hepimiz hayatımıza dair karanlık sözler yazıyorduk. Çünkü hikayelerimiz paramparçaydı. Herkesin hikayesi kendisine parçalı, kendisine bulutluydu. Senaryolar farklı fakat başroller bize aitti.

Bu kitapta altını çizdiğim, fazlaca beğendiğim çok nokta oldu. Eleştirdiğim,  beğenmediğim noktalarda tabii ki...
Ben ilk eleştirdiğim noktadan başlayacağım.

Syf 12: ''Bellek böyle namussuz o... çocuğudur işte. ''

diyordu yazar.

Ne tuhaf çocukların bazı kelimelerle birlikte zikredilmesi... Böyle anılmaları ne inciticiydi. Halk ağzında o kadar alışılmış ki...

Neden çocuklar? 

Çocuklar diyorum bayım, sizin kirli kelimelerinizin hedefi olmamalı ve kadınlar...

Neden O. Çocuğu ve neden O... ?

Şu meseleye bir değinelim. 

Bu konu hakkında bir deneme yazmalıyız bence. Bahsi geçen kelimeden sonra google arama motoruna,
''Neden o... çocuğu? '' yazdım.
Sonuç: Annesi o.... olan çocuk.
                                 annesi genel evde memur olan kimse
                                   annesi parayla cinsel ilişkiye giren kişi
veled-i zina.......

Annesinin günahını çeken çocuklar...

Anne - çocuk- o

Toplumun ahlak anlayışı yine kadınları ve çocukları vuruyordu...
Bir şeyi ispatlamak için veya karşımızdaki insana hakaret için kullanılan bu tamlama aslında kendi benliğimizi seriyordu özümüze. Neticede ağızdan çıkan kelimeler, karakterin bir yansıması değil miydi?

Dilin kemiği yoktu tamam da şahsiyetlerimizin de mi...

Anadan sebep böyle anılırmış çocuklar.
Peki ya babadan?

Bazı beyinlerin ucuz ürünü.

Keşke yaftaladıkları bilmem ne çocukları gibi bile olabilselerdi.
Keşke ağızdan çıkan sözcükleri kulakları işitebilseydi.

Keşkeleri göm.

Diyeceğim bu.


Kitaptan bazı başlıklar:

1) Karanlıkta nüfus sayımı : ''Sonra zaman geçti. Zaman hiçbir şeyi düzeltmez. Daha beter de etmez. Zamandan bağımsız şeyler bunlar...''

2) Deliliğe giriş

3) Çok güzelsin ama bana ne faydan var

5) Sen gittin ve herkes ölmeye başladı :

'' Kim biraz zombileşmek istemez? 

Yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizişi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. Buna rağmen ansızın berraklaştığı da oluyor bulanık günlerin: ...''

'' Ne çok utandık mazideki yaralardan ve her adımda ele geçirilme korkusundan. İsmet özel mi, metin altıok mu, yoksa hiç mi ortak arkadaşımız kalmadı? ''

'' Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. Eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıyor.

Sen gittin ve herkes........ '' syf20

syf 22 : Çok şükür  yaşıyoruz, çok şükür yazıyoruz diyorum; ama niye anlatıyorum bunları? Belleğin unutuşa karşı mücadelesi mi sadece, ne münasebet, bu benim senkronize yalnızlığım.

Birleşince kısa devri yapan parmak uçlarımız öldü önce. sonra yeşil öldü benim için, sonra kahverengi. Sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbinden bıçakladılar. On iki yıl geçti susmak ne kısaymış. 

... 

Sen gittin ve herkes ölmeye başladı.

6) Tutarlı şahsiyetsiz

7) Manevi Yükseliş

8) İyi yazar veli yarısıdır

9) Kıpırdama yazıyorum

10) Üç çocuklu anne

11) Yazarları ciddiye almayın :

'' Şunu çok sık duydum: ''Falanca yazarı çok seviyordum ama son yaptıklarından sonra onu bir daha okumayı düşünmüyorum.'' Demek ki Dostoyevski'nin zamanında yaşasaydın, kumarbaz diye onu da okumayacaktın. Yazarların özel hayatını unutmak lazım. Yazarların söylediklerini fazla ciddiye almamak lazım. Edebiyat tarihi şahane şeyler yazmış berbat adamlarla dolu. ''

16) Zamanın memleketi

17) O gece : '' Sözcüklerle uğraşan biri evliya olamaz.

Arada birbirimizi kaybettiğimiz iyi oldu. Bir şeyin kıymetini bilmenin en klasik yolu onu kaybetmektir. 

Sonrası biraz bulanık... Başka bir şeyi ararken bulunan bir şey gibi... Yarım kalmaya mecbur bir sevinç. Elimizde bir bilet var ama ne tam ne öğrenciyiz. Tanrım bu kare bulmacayı sen hazırlamışsındır umarım. Çünkü çözemedikçe beni sinir eden şey, onu en az benim kadar günahkar birinin hazırladığını düşünmek.

Trajik hatamız: Kendimizle ilgilenmeye alıştık, başka bir şeyle ilgilenmiyoruz artık. ''

18) Sen kendine ne yaptın böyle : '' Dostoyevski ise bize daha yüksek bir hukuktan bahseder. Suçun cezasından kaçabilirsin ama vicdanının azabından kaçamazsın diyen bir hukuktan. ''

22) Bir körü yumruklamak : '' ... Niçin yazıyorum?
Şuurumdaki kör bölgeler için. ''

25) Yaşadıklarımdan öğrendiğim hiçbir şey yok

29) Evlilik teklif ederken dikkat edilmesi gereken hususlar :
''Bize bir şey öğretebilecek tek hoca var, utanç. Yirmi küsur yıl okuduk, yüzlerce hoca gördük. Hangileri aklımızda kaldı? ''

'' Belki de insanlar topluma karışmak için değil, topluma karşı iki kişilik bir savunma hattı kurmak için evleniyorlardır. Belki de çürümeyi paylaşmak için. Kimbilir?! ''

30) Onca mutluluk varken

31) İnsanız affet : '' Tanrı zaten affeder, konsepti bu, bağışlayıcı olmak. Ama en güçsüz olanın konsepti bu değil, onun elinde tek silah var, AFFETMEMEK. ''

32) Şimdiki aklım olsa paradoksu : '' Şimdiki aklım olsa öyle yapmazdım. Ama öyle yapmasaydım da şimdiki aklım olmazdı. ''

(evet, tam bir paradoks)

33) Boşa geçmiş anlamlı günler : '' Yazmanın da bir çeşit kafa yapıcı etkisi olduğunu keşfettim. ''

34) Saplantı : '' ... Her kişiliği bir saplantı şekillendirir. Benimkini şekillendiren de bu oldu sanırım. ''

35) Adalet sağlandığında can sıkıntısı başlar

36) Özgürlük : '' ... Sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var. ''

37) Gizlice söyle bana : '' Kederli günlerde bağlanmaya daha açık oluyor insan. ama zaten her şey yolunda giderken kim sevebilir ? ''

'' Şimdi gizlice söyle bana saklı düşler ne demektir? Yağmur ne demektir, terk etmek ne demektir?
İşte o zaman anlayacağız gitmek ne demektir.''

38) Çanakkale sendromu : '' Biz kaderci değiliz, keşke öyle olsaydık, daha beter şey var bizde. Başımıza ne geleceğini bilip olası felaketlerden zevk almak. ''

41) Hüzünlü P... :

'' Seni sevmeyen birini sarhoşken arayamazsın. Seni sevmeyen birini gece yarısından sonra arayamazsın. Seni sevmeyen birini öğleden sonra bile arayamazsın. Belki akşamüstü mesaj çekersin..... ''

''Herkes uzmanı olduğu konunun zalim olmuş.''

''Acılarımızda birbirine benziyor artık. Birbirine benzeyen parmaklar gibi ama. Her birinin eşsiz bir izi var. Bazen gözlerim doluyor karanlıkta.
...

Sessizce söz veriyoruz birbirimize.
Sessizce verilen sözlere kim inanmaz? ''

42) Ebedi Acemi :

'' Tecrübe denen şey yaşananları sıfırla çarpmakmış. Tecrübeye aşıktım, ebedi acemi oldum. Yaşadılarım duygularımın çeşitlenmesinden başka bir işe yaramadı. Duygularım da çeşitlenerek yok oldular. Çoğaldıkça etkileri azaldı, azalmayanlar dönüştü. Eskiden beni duygulandıran şeyler şimdi sinirlendiriyor. ''

43) Acı çekmek düzeni bozuyor : ''Çünkü hepimiz, acısını unutmak için ya da unuttuğu için, kendimizi bir şeylere adamışız. ''

44) Bataklıkta dans : '' Beni içine çekip yavaş yavaş boğan şey ne? ''

... '' Kıyametin tek adaleti, herkes için kopması. ''

45) Kapanış konuşması : (okuyun)

51) İnsan ziyan olmak için yaratılmıştır : ''... Bir istek her zaman başka bir isteği doğurur. Sırada ne olduğunu asla bilmeden, kör isteklerin peşinde manasızca yürüyoruz. ''

''Bir istek başka bir isteği doğuracaksa ve biz sonunda hep mutsuz olacaksak neden hala istemeye devam ediyoruz? Bilinmiyor. ''

... '' Koltes bir oyununda, hayır diyen insan hala biraz mutludur, diyordu. Ne demek istediğini yeni anlıyorum.

Mutluluk bir vazgeçiştir ve çok ender rastlanan bir ruh dinginliğidir. ''

60) Oyala bizi dünya :  '' Oyala bizi dünya, hüznümüzü ve sefilliğimizi unuttur. ''

61) Beni erken öldür : ''... Beni al, erken öldür; mutsuzluk üzün sürmez ''

(çok şey yazılır da şimdilik sustum.)

62) Mütevazı hakikatler :

'' Yaşadıklarıma bir hikaye gibi bakmak istiyordum ayrıca. Kendi yaşamıma bir hikaye gibi bakarsam geriye dönüp düzeltme şansım olacaktı sanki. 

Sonra o gelmişti biraz mahcup ve güzel. Yanıma oturup susmuştu. Öfke olarak sessizlikler görmüştüm. Anlayış ifadesi olarak sessizlikler... Kabulleniş olarak sessizlikler... Hayranlık olarak sessizlikler... Ama onun sessizliğini çözememiştim. ''

'' İlk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. Zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. Yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi. Böyle durumlarda ''biraz zaman''  her şeyi daha da beter ediyor. ''

''Aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?'' diye sormuştu o gece. ''Bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi?'' 

Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler. 

... Önemsiz insanlar olduğumuzu hatırlamaya yeniden ihtiyacımız var.  syf119

64) Ayşenur'un ablası : '' İşler yolunda gitmiyorsa mazi denilen şey bir enkazdır ve hatıraların da bir son kullanma tarihleri vardır. Küflenirler, kokuşurlar, bozulurlar... ''

(devamının okunması tavsiye edilir)

66) Hisler ansiklopedisi :

'' Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelemesi gerekir. Mutsuzluk için tek neden yeter. ''

''İnsan her şeye alışıyor.''

...

''Seni kim üzdü bu kadar?'' diye sordum.
''Boş ver.''
''Çok mu özel?''
''Hayır, çok klasik.''

''Anlıyorum'' dedim.

''Kadınlar bekliyorlar, güvenebilecekleri bir adam arıyorlar. Sonra da o adamın p... biri olduğu ortaya çıkıyor. Ve böylece bir kere kırılması gereken kalpleri iki kere kırılıyor.''

''... Hep senin suçun değil'' dedim.

''İnsan kendi felaketini seçemez. Kendi felakete aktif katılım içinde olabilir ama yine de onu seçemez. Yıkılmak için dizilen domino taşları gibi gibiyiz. Biri gelir sana çarpar, seni yıkar ama onu da başka biri yıkmıştır. ''

HERKES BİRBİRİNİ YIKAR.
iNSANA KİM VURDUYA GİTMEK YAKIŞIR.

67) 2009 yazı geri gelmeyecek :

İkinci fotoğraf : ''Ben iyi bir başlangıçtım sadece. Bazı insanlar sadece iyi bir başlangıç yapmasını bilirler, sıkılırlar, sürdüremezler''

Son fotoğraf: Fırsatı varken ağlayabilmeli insan....
Derdini anlatabilecek kadar ağlayabilmeli en azından.
VE önündeki yol yürüyebileceğinden uzun olsa da yürümeli o yolu, yürüyebildiği yere kadar........................... syf143


VE son sayfa 173:

... Yazarak ayakta kalacaktım, yüklerimi atıp hafifleyecektim, dertlerimden kurtulacaktım.

''Beni edebiyat kurtaracak'' diye fısıldayıp duruyordum çatal bıçak silerken, boşları toplarken yahut dolu tepsileri taşırken. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da manzaraya:
Evet beni ayakta tuttu yazmak. Ama o kadar. Ne bir yükümü atabildim ne bir derdimden kurtulabildim. Kendimi daha fazla üzmekten başka bir işime yaramadı yazmak. ''



Yazarların aynileşen hisleri. Vesselam...
(Beyza Sönmezocak derlemesi)



20 Nisan 2016 Çarşamba

Hayat susmakla cehennem.



Yaz, yaz, yaz da kime?
Hayat susmakla cehennem.
Susmak kavurucu bir eylem ve bizim gibilerin susmaya yüreği yok.
Ben derdi yazarım beyim, su külünden farkım yok.
Bazı diziler gibi hayat; hüzne karışan mutluluk gibi, gemilerle giden umut gibi ama gelen yok.
"Aslında hepimiz eksiğiz biraz"
evet, fazlasıyla.
"Leylası olmayan mecnunlarız, ne sıcacık bir İsmail abimiz var ne de kötü zamanda yanımızda olan İskender babamız... Ne mahallemizi mahalle yapan Erdal bakkalımız... Ne her kapıyı açan Yavuz abimiz ne de bize doğru yolu gösteren dedemiz..."
Eksik bir şeyler var evet ve bu acı geçiyor mu ben de bilmiyorum.
Şimdi sen söyle hangisi zor...
Konuşmak mı insanlarla,
yoksa anlaşılmak mı ya da boşluklara haykırmak mı?
Kolay olan, anlamayıp yol almak; belki de... Korkakların kaderi hep susmak.
Ve kaçmak...
Kolay olan hep ucuz,
ucuz olan çöpe atılmaya mahkum.
Güzel olan her şey unutulmaya...

Ârif dizeleri  bizimki, böyle beklemek kimse de yok.
İsmail abi gibi umut.
Mecnun gibi hayat.
Bazen hüzün bazen mutluluk...
Leylâ yok.
Leylâ kayıp.
Leyla ölü.

" Sevdiğini kaybetmenin ne demek olduğunu bilirim. Yüzünde hep hüzün olur insanın. Gülerken bile gözlerinde saklar onu "

Der.

Burada bu bahis biter.

Yazmak mı?

-hâşâ!

Müzikleri şiddetle tavsiye edilir. (özellikle alttaki linkteki )
tıkla ve dinle. - Yalan -
Yokluğunda... Aşk bitti...Eksik bir şey mi var?
                         

                                                                                         -Beyza Sönmezocak-

14 Nisan 2016 Perşembe

YOLCU - BARBARLARI BEKLERKEN

@sonbaharkelebegi



Düşünsene hem yolcusun, hem bekliyorsun.
'Uzun yola çıkmaya hüküm giymişsin'  ama gidemiyorsun.
Kavşaklar biriktiriyorsun gitmelik.
Duraklar buluyorsun nefeslik.
Yollar gidiyorsun heveslik. Ama... İyileşemiyorsun.
Barbarların şehirdeki hükümranlığını izliyorsun. 'İçin gitmeler çekiyor' fakat bir adım bile ilerleyemiyorsun.
Yine de bekliyorsun...
Umut gibi, düş gibi.
Ellerindeki ateş gibi.
Merhametin öldürüldüğü şubat gibi.
Hıçkırıklara karışan inat gibi...
Barbarbarların kalbindeki bıçak gibi, ağızlarında kokan is gibi, seslerindeki hiç gibi...
Acımasız ve acınası.
Ve Kör bir bıçak öldürüyor kelebekleri... Gözlerini kapat ve bekle biraz.
Bir rivayete göre iyi edermiş at nefesleri...
Ve şiirler...
Duaya geçermiş dedi biri. 

                     Beyza Sönmezocak

Atlar ve uzaklara, yolcu dergisine.
Bir de arka kapaktaki şiir tavsiye edilir.


^Juan Gelman

Kim demiş susuzluk buraya kadardır,
buradan sonrasında gayrı sular akar
Kim demiş hava buraya kadardır,
ateş de buraya kadar
Kim demiş aşk buraya kadardır,
Buradan sonra nefret başlar
Kim demiş insan buraya kadardır,
sonrası, artık insanlıktan çıkar
Yalnızca umudun dizleri beresizdir
ama yine de kanarlar...

9 Nisan 2016 Cumartesi

-E bilirim, sin misin?

@bifeyza fotoğrafıdır.

°°
Ve kapılar kapansa, açılsa pencereler... Rüzgarın o hisli sesini işitebilsen goncalardan kanat açabileceksin. Kibrini uçursan göğe belki uçurtmaları sevebileceksin. Bi adım atsan en çok sen koşabileceksin. Gökyüzünün sonsuzluğunu keşfedebilsen küçüklüğünü ve acziyetini hissedebileceksin. En önemlisi de SİN olduğunun idrakine varabilsen sesimi duyabileceksin.

Bana gelince...

Küçük bir ceylanı kucaklayıp yaralarını sarabilirim, sevebilirim, anlayabilirim. Yol kenarlarındaki papatyalara gülümseyebilir mutlu olmak için bahaneler üretebilirim. Karşımdaki SİN'lere değer verebilir, sahiplenebilir hatta belki bocalayabilirim ama gerektiğinde sonsuza dek susabilir, bu dünyadaki iyiler için gidebilirim. Lağım kokan ağızlara gül kokuyormuş gibi bakabilir, cinayet işleyen elleri bir yedi beyza gibi kapılara sunabilirim. Günahsız değilim, hatasız hiç... Ama bir insanı hataları ile de kabullenebilirim. En önemlisi de affedebilirim...

Ve sen ey ins!

Seni doğuran ana, bağrına basan toprak... Hepsiyle sen.
Kalabalıklara aldırmayıp kalbini dinlesen, sessizliğinle işitsen sesimi... Yüreğinin kuytularına ninniler içirsen... Doyabilirsin mânâlara. Ve bir gün sözlerimi işitip beni anlayabilirsin. Belki o zaman ağlayabilirsin. En önemlisi de mısralara karışabilir, kavuşabilirsin mahşere değin... 

Ve gecenin sessizliği bürürken gözlerini,
prangalara vurduğun benliğimle yüreğin bir... Zincirlenen kim?
Hüznümün sözleri kendimden. Kelimelerimin gücü fazla haddinden.
Anlayana hikmet, anlamayana koca bir yankı.
Hatalarımın bedeli sinmiş mısralarıma ve sen... Gerçekten hissedersen...

Sin.

İ ş i t e c e k s i n . . .       -BS-



                                Bir kelebeğin ellerinden,
                                     küçük bir ceylanın gözlerine.

i t h a f e n.